BUGÜN, BÜYÜK İHTİMALLE
Eğer bayağı bir şekilde ölmeseydiniz
-öylece yitip gitmek gibi-
hani, şırıngayı çivileyip
gözler şu pencereye çevrili
çiçeklerin seçilebildiği ve yalnızca
rutubet
damlalarının olduğu
ya da,
varmış olsaydınız sizi bekleyen kapının eşiğine,
içerde yanık kalmış lambayı,
değişmezdiniz sonsuzluğun yorulmak bilmez ışığına,
Eğer böyle apansızın ölmeseydiniz
bugün, bir kornanın gürültüsüyle geçitte,
benim adımı katarak
bulvarda yaşayabilen kuşun şarkısına
Beni arardınız büyük ihtimalle
çünkü bahçeye inecektim ben
şeftali ağacının tehditkar pembesinin
ve güneşli nergislerin
beni bu nisan şenliğine
daveti üzerine
bugün büyük ihtimalle
inerdim ben bahçeye.
Bir çay alıp beraberce
kurulup bir beyaz sandalyeye
şundan bundan konuşurken,
işte öylesine bayağı bir deyişle,
hiç şaşmaz bir kargaşaya kapılırdık
sütle limon üzerine. Büyük ihtimalle
yinelerdiniz
çevre kirliliğinin artması,
bir park yeri bulmanın güçleşmesi,
geri kalmamak için bir işe koyulmanın gerekliliğinden başka bir şeye
ağlayıp gülmeyişimi.
Bilgelikle kenahette bile bulunurdunuz geleceğime dair
‘Yarınların geçmişe salmakta köklerini,
aşkıysa dostlarına’
Ve aydınlanmış yeşilinde bahçenin
-gölge unutularak- doğrulukla danışılan yürek
hissederdi
gül ve şarap zamanının
yaklaşmakta olduğunu
hani ölümün fütursuzca savurduğu.
–Okan–
Oggi, probabilmente
Se voi non foste morti banalmente
– così come si muore –
inchiodati all’ipodermoclisi e con
gli occhi rivolti alla finestra dove
si scorgono fiori e sono solamente gocce
di umidità
o se, giunti sulla soglia della casa
in attesa, con quella lampadina che era
rimasta accesa, non l’aveste scambiata
con l’inesausta luce
dell’eternità,
se voi non foste morti tanto rapidamente
oggi, con la sonorità di un clacson giù
al cancello, mescolando il mio nome
con il canto dell’uccello che abita il viale
probabilmente voi mi avreste chiamata
perchè io scendessi in giardino
tra il pericolante rosa del pesco
e l’assolata giunchiglia, e così invitata
alla festa di aprile
oggi probabilmente sarei scesa.
Insieme avremmo preso il tè seduti sulle
seggioline bianche parlando del più
e del meno, così come si usa un poco
banalmente, facendo sempre una certa confusione
con il latte e il limone. Probabilmente
avreste ripetuto che io piango e rido
di nulla che sulla terra l’inquinamento cresce
che a stento si riesce a parcheggiare
che bisogna darsi da fare per non restare
indietro.
Sapientemente avreste anche divinato il
mio futuro ‘Ogni domani affonda nel passato
le sue radici, negli amici l’amore’.
E sull’illuminato verde del giardino
– dimenticando l’ombra – il cuore giustamente
interpellato avrebbe sentito farsi
più vicino : il tempo delle rose e del vino,
che stoltamente la morte ha dissipato.
(yazarın STANZA OCCIDENTALE kitabından)